Lilypie Fifth Birthday tickers

Lilypie Fifth Birthday tickers

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Anneanneyle parktayız

Manisa'dan dönüşte babam Zonguldağa döndü, annem biraz daha bizimle kaldı. Üçümüz beraber parktayız.





































Yonca bulmuş da, onu gösteriyor...

Yakışıklı oğlum benim...




İşte Ege'nin ilk yarası:)

20 Mayıs 2009 Çarşamba

19 Mayısta Manisadayız

19 Mayıs tatilini de değerlendirip annemlerle birlikte Ödemiş ve Salihli'ye gittik. Hem anneannemi gördük, hem teyzemleri. Aslında Manisa'ya da geçmeyi istiyorduk ama üç gün için çok yorucu olacaktı. Bir dahaki sefere artık. Ödemiş'te Naci dayımlarda kaldık bir akşam. Anneannem Ege'yi çok uslu buldu, bir zararı yok diyor. Ege dayımları çok sevdi. Niyaz yengem Ege'ye " ayakları ne kadar tatlı, şu en küçük parmağını yesem mi?" dedi, ama ağlar diye de dokunmadı. Ege'nin aklında kalmış bu. Biz mutfaktayken geldi yengemi çağrıyor. Yengemle gittik peşinden. Ege sehpaya yaslanmış bekliyor, "hani ayaamı yicektin?". Yengem de masusçuktan yedi tabi:)) Dayımların uzun "L" şeklinde bir balkonu var. Ege bir kapıdan girip balkonda koşarak ötekinden çıkıyordu. Balkonun ortasında bir yer güneşten kızmış, Ege de oraya gitmiş ve ortada kalmış. Ayaklarının ucunda öylece bekliyor, birisi gelip onu kurtarsın diye. Neyseki arkasından sürekli dolandığımdan yetiştim kuzucuğumun imdadına:)))) Ama uzun bir süre gülmekten öldüm o haline.

Anneannem 94'üne gelmiş. Maaşallah, sağlıkla yaşasın inşallah.
Benim minik anneannem, Ege'nin atası oluyor:)




Teyzemler çocuklar için kum döktürmüşler avlunun bir tarafına, tabi Ege bayıldı. Koşup koşup düşermiş gibi yapıyor ve yerde yuvarlanıyordu. Açık hava, kum, köpekler, kedi, salıncak derken Ege çok eğlendi.
Köpeklere yaklaşımı çok ilginçti doğrusu. Köpeğin üzerine binmiş ve ittirmiş, köpek hareket edince de "bu çalışıyo" demiş:))) Köpeklere mama verdik beraber, "anne, ikimiz beraber verebiiimiyiz? Ne dersin, olur mu?" cümle aynen bu:) "r"leri bastıra bastıra söylüyor, kelimeleri yutmadan tek tek döküveriyor ağzından.
Kediyle de oynadı ve kedi de onunla, ama kedinin oyununu anlayamamış olacakki "beni ısırdı" diyerek terk etti kediyi. Canı yanmaya görsün, bir daha ellemez:)))
Sabahleyin kahvaltıdan sonra babam, ben ve Ege arabımızı yıkadık. Daha suyu görür görmez dibimizde bitti tosbağa "anne, ben de yapabiiimiyim?", yapamazsın deme ihtimalim yok aslında:) Küçük saplı bir fırça almıştım, Ege onunla yıkadı arabayı. İşimiz bittiğinde Ege'nin üzerinde ıslanmayan birşey kalmamıştı.
Bir akşam teyzemler, Arzu ablam, biz ve çocuklar gezdik biraz. Çocuklar Egeye hadi yarışalım dedi. Egenin tepkisine hepimiz gülmekten öldük. "Brrrum brrum, çitmek makkuin!" deyip başladı koşmaya:) Şimşek McQueen olmuş kuzum.
Son akşam Arzu ablamlara gittik, Ege de İlayda ve Ata ile oynadı biraz. Bu tatil Ege için full time oyunla geçti diyebilirim.






İlk yarasını da burada yaptı kuzum. Aşağı doğru hızlıca koşmuş (hiç yavaş koşmazki!), arkamı dönüp de bir baktım Egenin bir bacak bir tarafta, öbürü bir tarafta, bekliyor gidip onu alayım diye:) Kolunu sıyırmış biraz, biraz da dizini:)








Dede de indi torunun yanına.

"Dede al batalım"



Ayrılıyoruz artık...



Remzi Dedeyle dertleşiyoruz:)

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Antalya'da babayla güzel bir haftasonu geçirdik

Bu hafta işçi bayramı nedeniyle olan üç günlük tatili değerlendirip perşembe akşamından geldi babamız. Ege bir şımardı bir şımardı babasına. Ne yapacağını şaşırdı kuzum. Gece yatağa girdiğimizde verdiği tepki çok komikti doğrusu. Üçümüz yatıyorduk yatakta ve babasına dönüp "senin ne işin var burda?" demez mi. Çocuk haklı, her zaman Egeyle annesi yatıyor burda, babanın ne işi var? Soru mantıklı :)) Cuma günü de babaanneyi Uşağa gönderip Antalya'ya kaçtık. Kemer Göynük'te güzel bir otelde birkaç günü ailecek geçirdik. Ege birazcık da olsa babasıyla özlem giderdi. Hava biraz kapalıydı, denize veya açık havuza girmek mümkün olmadı, ama kapalı havuzdan nasibimizi aldık. Ege tam bir su kuşu olduğu için çıkarmak mümkün olmadı. Çocuk havuzundan sonra büyük havuzunda da yürüyebileceğini düşündü kuzucuğum, atlıyor suyun içine. Şimşek McQueen'li topu ve örümcek adamlı kovasını da almadan inmiyordu havuza, hatta akşam yemeğine inerken de tutturmaz mı onları da götürelim diye, zor vazgeçirdik. Yemekteki tercihi belli, "pilav yicem". O kadar şey arasında sadece pilav. Ve de olmazsa olmaz tatlı "punding yicem". Sabah kahvaltıda da puding diye tutturmaz mı, kafasını başka şeylerle dağıttık da unuttu. Oğluşum değişik şeylere pek açık değil malesef. Açık havada gezmek, çimlerde koşmak, kuşları kovalamak, fıskiyelerden kaçmak, denizi taşlamak, yüzmek derken geçirverdi iki gün. Döneceğimiz sabah babası banyodayken Ege uyandı, yanında babasını göremeyince "baba askere ditmiş" demez mi, gülmekten öldüm. Babasını havaalanına bırakıp Burdur'a geri döndük. Akşam babası aradığında "dittin mi askere?" diye sorunca ikimiz de koptuk gülmekten. Babamız askere döndü, rutin hayata devam.