Lilypie Fifth Birthday tickers

Lilypie Fifth Birthday tickers

20 Aralık 2010 Pazartesi

Ege'nin doğumgünü!

Ege dört yaşını doldurdu. Zaman ne kadar çabuk geçiyor. Sanki dün doğmuştu. Bundan sonrası da eminim çooook çabuk geçecek. Bu sene Ege doğumgününü evde kutlamak istediğini söyledi. Ben aslında okulda arkadaşlarıyla kutlamak isteyeceğini düşünmüştüm ama istemiyormuş. Buna rağmen okulda kendi pastalarını yaparak doğumgününü kutladılar. Ama Ege'nin aklı evdeki doğumgünündeydi. Tren Thomas'lı pasta istedi. Bu aralar yine Thomas hastası. Her yere Thomas ve iki vagonuyla gidiyoruz:) Kaybolurlarsa vay halimize. Oğluşumuzun isteğini kırmadan ona partisini hazırladık. Ama doğum gününde herkes geldikten ve mumları yaktıktan sonra Ege mutfaktaki masanın altına kaçtı. "Ben üflemeyecem, ben doğumgünü istemiyorum" diyerek gelmek istemedi. Ben de kucağıma alıp benim üfleyeceğimi söyledim. Mumları üflememle birlikte kucağımdan kaçıp odasına gitti. Dolayısıyla şöyle ailecek bir fotoğrafımız olamadı. Hiç kimse Egeyi kutlayamadı. Allahtan sonradan açıldı da keyfine varabildi:)

İşte Tren Thomaslı pastası
Ve doğumgünü çocuğu


Şımarık tosbağam benim



Gidip gelip kurabiyeleri götürdü
Ege'nin minik arkadaşı Ege, minik Bonus:)


Ege ve Melis pasta peşinde...


Ve işte benim çocuklara sürprizim, konfetiler. Her çocuk için bir kutu hazırlamıştım, hepsinin başından aşağı dökülünce bayıldılar. Hepsinin en çok hoşuna giden kısım buydu.











Ve Ege'nin arkadaşı tatlı Pırıl. İlk tanıştıkları zamanlarda Ege ona "Fırıl" diyordu:)
Ve Cem bey. Arkadaşımız biraz saldırgan. Bütün çocukları elden bir geçiriverdi:)

Ve parti bittikten sonra 50 tane balonu napcaz diye düşünürken Ege'nin eline bir tane toplu iğne verdim, patlat hepsini dedim. Bir hoşuna gitti. Hiç acımadan patlattı valla:)
Dördüncü doğumgünümüzü de güzel bir şekilde atlattık. Hem çocuklar hem biz gerçekten güzel vakit geçirdik. Bizimle birlikte olan arkadaşlarımıza çooook teşekkürler ve sevgiler.

15 Aralık 2010 Çarşamba

Ege ve babası hamsi tava yapıyor:)

Balıkları Ege mısır ununa buluyor, babası kızartıyor. Ege bu işi çok sevdi.



Yerim onun parmaklarını
Cumartesi sabahı Egeyle ben 11:30'a kadar uyuduk. Babamız bizden erken kalkmış, fırına gidip poğaça ve simitler almış, bize kahvaltı hazırlamış. Ege'ye çok güzel bir kahvaltı tabağı yapmış, Ege görünce çok hoşuna gitti. Buna rağmen neredeyse hiçbirşey yemedi:(


Pazar akşamı Ege ve babası yine iş başındaydı. Birlikte ceviz kırdılar.



9 Aralık 2010 Perşembe

Kucağımdan gitme sakın!

Benim annem güzel annem
Beni al kollarına
Kucağında okşa beni
Ninniler söyle bana

Benim oğlum güzel oğlum
Ben seni çok seviyorum
Kucağımdan gitme sakın
Benim canım oğluşum

Geçen akşam Ege kucağımdayken ilk paragrafla söylemeye başladığım ninni ikinci paragrafa dönüştü. Hiçbir sebep yokken ağlaya ağlaya ve Ege'ye sarıla sarıla, onu koklaya koklaya söylüyordum. Nedenini halâ bilmiyorum.

7 Aralık 2010 Salı

Haftasonunda bağ evindeydik

Haftasonu kuş evimizi yerleştirmek ve de mangal yapmak için bağ evine gittik. Ege'nin seneler önce aldığımız salıncağını da götürüp ağaçlardan birine kurduk. Ege'nin keyfine diyecek yoktu açıkçası. Salıncakta epey sallandı.

Sonra babasıyla birlikte kuş evini yerleştirmeye geçtiler. O kadar emeğe değdi gibi duruyor. Umarım içine kuşlar yavrular da amacına ulaşır. Kuş evi de yerine asıldıktan sonra Ege bahçe işlerine girişti:) Biraz çapaladı, biraz tırmıkladı, biraz çamurla oynadı...

Ve o kadar yorulduktan sonra hepimiz çok acıktık. Mangalda kebaplar, hele de Antepte kasabın hazırlayıp da verdiği kıyma kebabı gerçekten çok lezzetli oluyor. Hazırladığı dediğim de kebap sadece zırhta çekilmiş kıyma ve tuzdan oluşuyor, içinde başka hiçbirşey yok. İlk yediğimde öyle olduğuna inanmamıştım. Bizim şimdiye kadar aldığımız kıymalardan çok farklı. Açık havada da insan yemeye doyamıyor...

Çok güzel bir haftasonundan sonra işe başladığımda her tarafım ağrıyordu. Vücudumuz ne kadar hammış. Bizim nesil kof çıktı galiba:)

1 Aralık 2010 Çarşamba

Kuş evimiz hazır:)

Bu haftasonu Ege ve babası Egenin isteği üzerine kuş evi yaptılar. Babası tahtayı kesti, birleştirdi. Ege de güya ona yardım etti:) "Kestere"yle kendisi kesmek istiyormuş... Babası kestikçe çıkan tozları üflemekle yetinmek zorundaydı kuzucuğum.




Ve işte kuş evimiz. Bu haftasonu da götürüp bahçedeki ağaçlardan birine asacağız inşallah.


27 Kasım 2010 Cumartesi

Kurban bayramından kareler

Kurban bayramı işte bu görüntülerle, yani bol bol et ve mangalla Uşakta başladı...
Ege bey Tarık amcasıyla ördeklere ekmek atıyor, ama mümkün olduğunca uzaktan:) Ördekler biraz yaklaşmaya kalkarsa Ege geri çıkmaya başlıyor.


Ve sonraki durağımız Zonguldaktı. Ege yolda mahvoldu, bizim için bile yeterince yorucuydu. Antepten Uşak, Uşaktan Zonguldak derken canımız çıktı. İşimiz gücümüz Egeyle uğraşmaktı. Bu bayram kimseyi arayamadım ne yazıkki. Yine de güzel geçti. Ailelerle birlikte olmak güzeldi. Özlem giderdik.
Anneannesinin lahmacun yapmak için hamur açtığını gören Ege de sıvadı kolları:) Herşeye el atmasa olmaz!
Dayısı da çok özlemiş Ege'yi
Zonguldağa gelmişken Amasraya gidip balık yemesek olmazdı. Gittik gitmesine de Amasrayı hiç bu kadar kalabalık görmemiştim. Arabayı bırakabilmek için üç tur attık. Sonunda Çeşmi Cihanda güzel bir balık ve yandaşlarıyla güzel bir akşam yemeği harikaydı doğrusu. Yediğimiz herşey çok lezzetliydi. Antepin balık kültürü ve denizi olmadığından deniz manzarası ve balık keyfini çok özlüyoruz.
Ilıksu'da denizi taşlıyoruz Egeyle. Suda taş kaydırmaca oynadık. Ben maksimum altı kez kaydırabildim. Tahir buna inanmadı. Sonra kendisi aldı eline taşı ve "Özlem, say şimdi" dedi. Taşı attı, saymaya başladım "bir,...." ve sonuç bir:))) Gülmekten öldük tabi. Sonra Orkun başladı, sekiz, dokuz,on... Ve rekor tabii ki Orkunda...
Sanırsın yaz...

Zonguldakta dağlara doğru uzanmadan, çamların arasında yürümeden olmaz...





Akşam yemeğimizden bir kare.
Ve Zonguldak Fenere de gittik. Orada yıllaaaardır olan sokak köftecisinden ekmek arası köfte yedik, çay içtik. Ne kadar lezzetliydi, keyifliydi... Çok özlemişim çooook... Fenere ne zaman gitsek çocukluğum ve lise yıllarım aklıma geliyor. O yılların özlemini gideriyoruz belkide...

Anneanne
Ve dede.
Dayısıyla elma kurduna bindi tosbağam. Buz gibiydi hava. Sırf Ege istiyor diye lunaparka gittik. Gönlü olduktan sonra dönebildik.
Uzun bir tatil daha sona erdi. Dönüş yolumuz da çok uzundu. Otur otura her tarafımız ağrımış. Daha yeni yeni kendimize geldik.
Şu anda Egeyle babası tahtadan kuş evi yapmaya çalışıyorlar. Ege "baba, kestereyi verir misin? kescem de" şeklinde babasına yardım ediyor. Daha çok engelliyor da denebilir:) Beraber birşeyler yapmak amaç. Bakalım ortaya nasıl birşey çıkacak?