Lilypie Fifth Birthday tickers

Lilypie Fifth Birthday tickers

27 Kasım 2010 Cumartesi

Kurban bayramından kareler

Kurban bayramı işte bu görüntülerle, yani bol bol et ve mangalla Uşakta başladı...
Ege bey Tarık amcasıyla ördeklere ekmek atıyor, ama mümkün olduğunca uzaktan:) Ördekler biraz yaklaşmaya kalkarsa Ege geri çıkmaya başlıyor.


Ve sonraki durağımız Zonguldaktı. Ege yolda mahvoldu, bizim için bile yeterince yorucuydu. Antepten Uşak, Uşaktan Zonguldak derken canımız çıktı. İşimiz gücümüz Egeyle uğraşmaktı. Bu bayram kimseyi arayamadım ne yazıkki. Yine de güzel geçti. Ailelerle birlikte olmak güzeldi. Özlem giderdik.
Anneannesinin lahmacun yapmak için hamur açtığını gören Ege de sıvadı kolları:) Herşeye el atmasa olmaz!
Dayısı da çok özlemiş Ege'yi
Zonguldağa gelmişken Amasraya gidip balık yemesek olmazdı. Gittik gitmesine de Amasrayı hiç bu kadar kalabalık görmemiştim. Arabayı bırakabilmek için üç tur attık. Sonunda Çeşmi Cihanda güzel bir balık ve yandaşlarıyla güzel bir akşam yemeği harikaydı doğrusu. Yediğimiz herşey çok lezzetliydi. Antepin balık kültürü ve denizi olmadığından deniz manzarası ve balık keyfini çok özlüyoruz.
Ilıksu'da denizi taşlıyoruz Egeyle. Suda taş kaydırmaca oynadık. Ben maksimum altı kez kaydırabildim. Tahir buna inanmadı. Sonra kendisi aldı eline taşı ve "Özlem, say şimdi" dedi. Taşı attı, saymaya başladım "bir,...." ve sonuç bir:))) Gülmekten öldük tabi. Sonra Orkun başladı, sekiz, dokuz,on... Ve rekor tabii ki Orkunda...
Sanırsın yaz...

Zonguldakta dağlara doğru uzanmadan, çamların arasında yürümeden olmaz...





Akşam yemeğimizden bir kare.
Ve Zonguldak Fenere de gittik. Orada yıllaaaardır olan sokak köftecisinden ekmek arası köfte yedik, çay içtik. Ne kadar lezzetliydi, keyifliydi... Çok özlemişim çooook... Fenere ne zaman gitsek çocukluğum ve lise yıllarım aklıma geliyor. O yılların özlemini gideriyoruz belkide...

Anneanne
Ve dede.
Dayısıyla elma kurduna bindi tosbağam. Buz gibiydi hava. Sırf Ege istiyor diye lunaparka gittik. Gönlü olduktan sonra dönebildik.
Uzun bir tatil daha sona erdi. Dönüş yolumuz da çok uzundu. Otur otura her tarafımız ağrımış. Daha yeni yeni kendimize geldik.
Şu anda Egeyle babası tahtadan kuş evi yapmaya çalışıyorlar. Ege "baba, kestereyi verir misin? kescem de" şeklinde babasına yardım ediyor. Daha çok engelliyor da denebilir:) Beraber birşeyler yapmak amaç. Bakalım ortaya nasıl birşey çıkacak?

10 Kasım 2010 Çarşamba

Cumhuriyet bayramında İstanbuldaydık

Bayram tatilini fırsat bilip Egeyle birlikte İstanbul'a kaçtık:) Minik yeğenlerimi de doya doya sevdim bu sefer, kocaman olmuş benim tosuncuklarım. Ege de abi havasına büründü epey. Onların abisiymiş:) Ama kıskanmadı desem yalan olur. Hatta dedesi onları sevdi diye dedesine küstü. Kuzum benim...

İşte dünyanın en tatlı üç kuzusu:)

Mavi boncuk, Deniz bey.

Yakışıklı oğluşum.
Ve küçük prenses, Doğa hanım.

Merhaba Doğa, nasılsın...
Merhaba Deniz.
Bir varmış bir yokmuş, ülkenin birinde bir mutlu Dede, bir mutlu Anneanne ve üç küçük torunları mutlu mutlu yaşarlarmış......
Dede-torun.
Zaman nasıl geçti anlayamadık, ama çok güzeldi. Ailecek bol bol vakit geçirdik. Babamla ben Nautilusa gittik, biraz gezdik. Ertesi gün annemle Ege de bize katıldı, birlikte gezdik sonra da Volkan abimlere gittik. Volkan abimlerden dönerken İstanbulun trafiği kendini hatırlattı, iki kaza vardı ve tam üç saatte eve döndük:) Hava sürekli sağanak yağışlı olduğu için planlarımızın çoğunu gerçekleştiremedik. Son gün hava biraz açtı da Kadıköye bari inebildik. Yine de çok güzeldi.