Lilypie Fifth Birthday tickers

Lilypie Fifth Birthday tickers

30 Mayıs 2011 Pazartesi

İstanbuldan şeker mi şeker kareler:)

19 Mayısı fırsat bilip Ege'yle İstanbula kaçtık. Babamız Antalyada kongredeydi. Ösgül teyzeler, Orkun dayı ve anneannelerle güzel vakit geçirdik. Ailenin en minik üyeleri de baya büyümüşlerdi. Onları öpe öpe, yiye yiye bitiremedik. Ege yine biraz kıskanma triplerine girdi; bebeklerin mama sandalyelerine çıkıp oturdu, yürüteçlerine bindi, yataklarına çıktı, emziklerini emdi:)) Yeniden bebek oldu benim koca tosbağam.Biz de hiçbirşey demedik, üzülmesin, stres olmasın diye. Bir süre sonra alıştı.Ama yine de özellikle anneanne ve dedenin ilgisini paylaşmak pek istemedi. Yine de çok güzel vakit geçirdik. Gezdik, tozduk, yedik, içtik ve döndük kürkçü dükkanına:)
İşte şekerlerin biri:)
Yerim senin o koca gösleriniiii
Ve ikinci şeker, tatlı mı tatlı:)
Ve üç şeker birarada, dünyanın en tatlıları
Ege şebeklik peşinde:)
Anneanne torunlara doyamadı
Kuzey Ali'yi de görmeye gittik, daha miniciiiik bir şekercik:)
Allah analı-babalı büyütsün inşallah
Ege dede ve anneannesiyle uçurtma uçuruyor...
Koş dede kooooş:)
Ege önde, anneanne arkada...
Deniz bey fotoğraf makinesinin peşinde aslında.
Ve nihayet yakaladım Doğa'nın meşhur "hüüü"sünü:)))
Nasıl hoşlarına gidiyor, ikisi de kıkır kıkır
Son akşam hep birlikte boğazda balık yemeye gittik, çok güzel geçti
Ege bu fotoğrafı ilk gördüğünde "anne,Ösgülüyle ikinizin kafaları aynı" dedi, gülmekten öldük. Sonra da "anne, dayımın da kafası aynı. Hepinizin kafası aynııııı" diye kopardı bizi:)

13 Mayıs 2011 Cuma

"Boooning oynamaya gidelim"

Egecim bu hafta tutturdu boooning oynamaya gidelim diye. Biz de kırmadık tosbağayı. Sankoparka gittik. Aç olduğumuz için önce yemek yiyelim dedik. Ege her zamanki gibi hamburger istedi. Yemeye başlar başlamaz "anne, kakam geldi. Bak, hamburgeri yedim, ağzımdan girdi, böle böle böle (boynundan karnına doğru göstererek) popoma geldi" diyerek güldürdü bizi. Yemekten sonra akülü arabalara binmek istedi. Aslında önüne baktığında gayet güzel sürüyor da bizimki genelde ya arkasına ya da etrafına bakıyordu. Sonunda gitti gitti gitti ve kenarda duran bütün arabalara birden çarptı. Bir de gülüyor sıpa:)

Sonra da doooğru bowling salonuna. Topları kaldırmakta çok zorlandı kuzum. Babası yardım etti. Çizgiye getirdikten sonra yuvarlıyordu. Top gide gide gide (olabilecek en yavaş hızla:)) labutların çoğunu deviriyodu. Öyle hoşuna gitti ki bir daha gitmek istiyor.












Veeeee Egenin başarısı:))


Eğlenceliydi.

Hatay'a gittik

Aslında Hataya gideli biraz zaman geçti ama fotoğrafları yüklemeye ancak zamanım oldu. Fotoğraflar buraya aktaramayacağım kadar çok olduğundan içlerinden özellikle Ege'nin olduklarını seçip gerisini kendimize bıraktım. Müze bir harikaydı.

Müzenin tam girişinde çıplak bir erkek heykeli vardı, Ege'de "bak pipisi" deyip heykelin pipisini tutmaz mı:) hiç bozuntuya vermeden "evet Egecim, pipisi"deyip Egeyi çektim. Hazırlıksız yakalandım aslında... Müzede öyle güzel mozaikler vardı ki, tarihi eserler de gerçekten çok güzel korunmuşlar. Çok beğendik. Müzeden sonra Hatayın çarşısını da gezip defne sabunlarından aldık, künefesini tattık. Gerçekten yediğim en güzel künefeydi. Humusunu, tepsi kebabını ve mutfağına ait çoğu şeyi tattık. Güzel güzel güzeldi:) Tekrar gidilebilir...
Ege de ilgiyle izledi etrafındakileri...








Ege bu küçük hazineleri görünce "aaaa, para kumbarası" diyerek ortamdaki herkesi güldürdü:)

Şimdiki çocuklara oyuncak diye bunu versek bu da ne derler herhalde ama dönemin ta tunç çağı olduğunu düşününce iyi bile yapmışlar.

Aslında dönemin rengarenk taşlardan yapılmış kolyeleri çok güzeldi. Ben en çok onlara takıldım. Bugün de rahatlıkla takılabilecek kadar güzellerdi.

Şelaleyi üst taraftan görmeye gittik, gerçi üstten ağaçlar görüntüyü kapatmış ve birşey göremedik. Sonra aşağıya inip yakından gördük.








Her tarafta su olması en çok Egenin hoşuna gitti. "Winnie çubuyu" oynadı.

Ve dönüş yolu yokuş olduğu için, giderken koşa koşa inen Ege dönüşte sonunda çöktü yolun ortasına:)
Gezinin sonunda kiliseyi görmeye gittik. İçerde freskleri görmeyi bekliyordum açıkçası ve zamanında varmış da. Ama hristiyanlar freskleri söküp, kaynatıp sularını içmişler. Bunlardan medet ummuşlar, tıpkı bizim müslümanların da Allah'ın dışında bir sürü şeyden medet ummaları gibi. Allah'tan ümitlerimi kesiliyor noluyor anlamıyorum. Neyse. İçerisi karanlıktı, fazla birşey kalmamış olmasına rağmen orası hristiyanların haç yerlerinden birisiymiş ve hala ayinler yapılıyormuş.

Dönüş yolunda bir sürü gelincik vardı, Ege de onlardan birini koparıp bana verdi "annecim, bu senin için, kırmızı bir gül" demez mi:) Canım benim, içimin yağlarını eritti. Egeye göre kırmızı olan bütün çiçekler gül.